Devlet olgusunun kökeni, doğası ve tanımı hususları, siyaset bilimi literatürünün en tartışmalı konularını oluşturmaktadır. Antik Yunan’dan günümüze değin pek çok düşünür, katkılarıyla bu alanı zenginleştirmiş olsalar da ilgili alan ideolojik ve felsefi farklılaşmalar sebebiyle çetrefilli, çözülmesi zor bir hal almıştır. Cem Eroğul’un bu kitabı ise devlet olgusunun tanımı, doğası ve kökenleri ile ilgili önemli bir referans kaynağı teşkil etmektedir.
Öncelikle bu kitapta Eroğul’un temel gayesinin Marx ve Engels’in yarım bıraktığı devlet kuramını genişletmek olduğu söylenebilir. Zira yazara göre,Marx ve Engels tam anlamıyla açıklayıcı bir devlet kuramı geliştirmemişlerdir. Bu durum aslında Marxistliteratürdeki devlete dair yaklaşımlardaki birbirinden oldukça farklı görüşlerin de temel nedenidir. Eroğul, devlet’in salt egemen sınıfın baskı aracı olarak görülmesinin devletin kavranması hususunda sığ bir bakış açışı sunmakta olduğunu ifade ederek işlevsel bir bakış açısıyla, devletin farklı görüngüleri üzerinde akıl yürütmeye davet etmektedir.
Eroğul, işe öncelikle üretimde artı-değerin ortaya çıktığı çağdan beri varlığını sürdüren devletin doğasını tanımlayan şeyin ne olduğunu ortaya koymakla başlamaktadır. Yazara göre, bir toplumsal nesnenin doğasını tanımlayan şey, onun “yaptığı iş”, “yerine getirdiği görev”, “oynadığı rol”, “doldurduğu yer”…, kısacası, onun işlevidir.(Syf.17) Devlet’in yaptığı iş ise siyasettir.Bu bağlamda; “Siyaset ne yapar?”, “Siyasetin işlevi nedir” sorularını yanıtlayabildiğimiz takdirde, devletin doğasının daha net bir şekilde karşımıza çıkacağı ifade edilebilir.
Yazar, siyaset konusundaki tanımsal farklılıklara çok fazla değinmeden kendine özgü bir siyaset tanımına yer vermektedir. Eroğul’a göre siyaset, belli bir üretim biçiminin varlığı ve gelişimi için gerekli olan koşulları toplumsal çapta sağlama uğraşıdır.(Syf, 21-22) Dolayısıylabu uğraş; üretim biçimini oluşturan üretim güçleri ve üretim ilişkilerini kapsamaktadır. Eroğul bu noktada kronolojik olarak devlet olgusunun öncelikleri üretim güçlerinin korunması ve geliştirilmesine hizmet etmiş olduğunu işaret etmektedir. Bu süreçte doğa ile insan arasında bir savaşım söz konusudur ve devlet de bu sebeple toplumun ortak çıkarına hizmet etmektedir. Ancak konunun üretim ilişkileri noktasına odaklanıldığında devletin ikinci bir işlevi devreye girmektedir ki, o da egemen sınıfın çıkarına hizmet etmektir. Üretim ilişkileri üretim araçlarının özel mülkiyete bırakılmasını öngörüyorsa, yani bir toplumda sınıfsal bölünmeler söz konusuysa bu işlev kaçınılmazdır. Zira devlet gerek kronolojik olarak gerekse de doğası gereği, başlangıçta üretim güçlerini sonraki süreçte ise onun ayrılmaz bir parçasını oluşturan üretim ilişkilerini korumayı ve geliştirmeyi amaç edinmektedir.[1]
Eroğul, bu sözü edilen iki işlevin iç içe geçmiş olması sebebiyle, çelişkili bir yapı sergilediğini ifade etmektedir. Yazara göre, siyasal uğraş bunları kaçınılmaz olarak birleştirir ve böylece, içten çelişkili birleşik biz dizi rol haline dönüşür.(Syf. 30) Bu çelişkileri alt etme çabasına giren yönetici personel ise, çareyi güçlü bir aygıt inşa ederek giderme yoluna girmiştir. Bu aygıtı güçlendirmek için geliştirilmiş elverişli söylencesel ve dinsel inanç çerçevesi, yönetici personeli bir kutsallık halkası ile kuşatarak, yönetenlerin toplumdan daha da uzaklaşmasına neden olmuştur. Nihai olarak; iktisadi uğraş toplumu sınıflara bölerken, siyasal uğraş, alt üst dahil tüm sınıfları devletin karşısında yer alan sivil toplumun içine itmektedir. Bu da Eroğul’un ifadesiyle devletin kendi çıkarına hizmetolan bir üçüncü işlevi ortaya çıkarmıştır. Zira ilk iki temel işlevi yerine getirebilmesi için devletin güçlü olması zorunludur. Toplumun ortak çıkarına ve egemen sınıfın çıkarına hizmet edecekse, devletin toplumun üstünde yer alması kaçınılmazdır. Ayrıca, egemen sınıfın bankerler, sanayiciler v.b. pek çok alt gruptan müteşekkil oluşu, devletin bu gruplar arasında hangisinin hizmetinde olacağı sorununa neden olması sebebiyle de kendisini bazı politikalarında toplumdan soyutlaması zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Eroğul’un ifadesiyle; devletin sözü edilen bu üç işlevi birbirinden ayrı gözlenmesi zor bir durum göstermektedir. Hatta bu üç işlev aynı kararda, aynı anda görülebilir. Yine bu işlevler birbirleriyle sürekli bir gerilim ve çatışma halindedir.
Eroğul; Kapitalist, Sosyalist ve Üçüncü Dünya biçimlerdeki devletin işlevsel görünümlerine değinerek kitaba son veriyor. Yazara göre; kapitalist ülkelerde devletin ikinci yani egemen sınıfın çıkarına hizmet işlevi baskın bir görünüm sergilerken, sosyalist ülkelerde ise birinci ve ikinci yani toplumun ortak çıkarına hizmet işlevlerinin çakışma eğilimi göstermesi sebebiyle, üçüncü işleve -devletin kendi çıkarına hizmet işlevine- doğru bir eğilim görülmektedir. Üçüncü dünya ülkeleri ise bir sınıf üstünlüğünden söz edilemeyeceğinden dolayı devlet gücünü eline geçirmek isteyen türlü kümelerin düzensiz rekabetine sahne olurlar.
Özetlenen bu denemenin, Türkiye siyasal pratiğine ve tarihselliğine dair önemli bir kuramsal zemin sunduğu açıkça ifade edilebilir. Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında sınıf ayrımları belirginleşmeden önce; tam anlamıyla toplumun ortak çıkarına hizmet işlevinin yerine getirilmesinin amaç edinildiği görülmektedir. Ancak ilerleyen süreçte, Boran’ın ifade ettiği gibi; bir halk hareketi halinde yürütülen bir ihtilal veya bir milli kurtuluş savaşı sona erip bu hareket ve savaşlara öncülük eden burjuvazi- veya bizde ve öbür azgelişmiş ülkelerde burjuvazi adına ve hesabına öncülük eden küçük burjuva aydın, yönetici tabaka- ihtilal veya savaş sona erip de iktidarı ele aldığı zaman, mücadele süresince eriştiği en ileri ideolojik noktadan geriler, emekçi kitlelerin hak ve çıkarlarını da kapsayan daha genel, hatta evrensel, görüş ve amaçları daralarak burjuvazinin sınıf ideolojisinin sınırları içine çekilir. Bizde de böyle olmuştur.[2] Gerçekten de Türkiye’dedevletin ikinci işlevi altında ezilen bir birinci işlevin izleri net bir şekilde görülebilir. Sınırlı örneklendirmelere sahip dönemler dışında Türkiye’de devlet büyük ölçüde egemen sınıfın çıkarına hizmet etmiştir. İktidar değişikliklerinde ise bu işlev devam etmiş sadece çıkarına hizmet edilen aktörler değişmiştir.
Türk Siyasi Tarihinde gerçekleşmiş askeri müdahalelerin ise devletin üçüncü işlevine hizmet ettiği açıkça ifade edilebilir. Bu bağlamda kronolojik olarak 1960 askeri müdahalesinde ortaya çıkmış bu durum yani devletin bekasının temini gerekçesi, 1971 ve 1980 yıllarında da kendisini göstermiştir. Hatta bu hadiseler, sivil toplumdan tamamıyla kopuk bir “devlet baba” figürünün kemikleşmesine neden olmuş ve Türkiye’de siyasal yapının problemlerinin kronikleşmesini de beraberinde getirmiştir.
Kitap’ta ifade edilen temel üç işlevin, (toplumun ortak çıkarına, egemen sınıf çıkarına, devletin kendi çıkarına hizmet) çok hassas dengelerle bir arada durabileceği ortadadır. Bunun en pratik çözümü, ahlaki, siyasi ve felsefi anlamda rüştünü ispatlamış ve kitleleriyle barışık bir sosyal demokrat partinin siyasal sistem üzerinde ağırlığını hissettirmesinde yatmaktadır. Maalesef Türk siyasal hayatında istisnai evreler hariç, bu durum gerçekleşmemiştir. Almanya ve İsveç gibi ülkelerin devletin işlevlerinin hangisinin ağır bastığı hususunda ihtilafa düşme ihtimali kuşkusuz Türkiye’ye nazaran daha azdır. Bunun en temel nedeni ise, bu ülkeleri inşa eden ve kurumsallaştıran oluşumların büyük ölçüde sosyal demokrat hareketler içerisinde vücut bulmuş olmasıdır. Türkiye’de özellikle alt ve orta sınıfların desteğini alabilmiş bir sosyal demokrat oluşumun, devletin işlevleri arasındaki dengeleri optimal seviyeye getirme potansiyelinin yüksek olacağı ortadadır.
[1] Eroğul, devleti salt egemen sınıfın baskı aracı olarak gören Marxist görüşün yanlış olduğunu ifade etmektedir. Zira toplum çelişkili bir yapı oluşturduğuna göre onun “özet halinde ifadesi” olan devletin kuruluşunda çelişkiyi reddetmek ve onu tek bir temel işlevin hizmetinde görmek pek diyalektik bir yaklaşım değildir.(Syf. 65)
[2] Boran Behice, Türkiye ve Sosyalizm Sorunları, Gün Yayınları, Syf.20, 1968.
Candaş CAN
Candaş CAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder