Devlet kurumunun, ne tür bir işlev gördüğü hususunda derin düşüncelere sevk eden bu yapımda, Antik Roma’nın ve günümüz ABD kapitalizminin ürettiği toplumsal sistem ve devlet aklının arasında hiçbir fark olmadığı alaycı bir dille ele alınmaktadır. Açık bir biçimde tarihsel materyalist bir bakış açısının ürünü olan ilk sahne, Marx’ın meşhur “insanlık tarihi sınıf savaşı tarihidir.” sözünü akıllara getirmektedir. Belgeselde öncelikle 2008 “Mortgage Krizi” sebebiyle giderek yoksullaşan hatta evsiz kalan insanların dramatik bir portresi ortaya konulmaktadır.
Kapitalizmin iç çelişkileri sebebiyle orta sınıfı yok etmeye mahkûm, ideolojik altlığını oluşturan alış-veriş metaforunun ortalama bireyler için yalnızca “veriş” durumunu sergilediği ve başkalarının talihsizliğinden yararlanan bireylerden müteşekkil sosyal-siyasal-iktisadi-kültürel bir bütün inşa etmekte olduğu, belgesel boyunca çarpıcı örneklerle vurgulanmaktadır. Öyle ki Kapitalizm, işçilerine “deadpeasents”(ölü köylüler) adlı hayat sigortası yaptıran ve işçilerin ölmesi durumunda astronomik sigorta bedelleri kazanan şirketlerin hayat bulabildiği bir sistemdir. Yine yatırım sahibinin daha çok para kazanması uğruna, devletin yargı organının çok trajikomik biçimlerle Islahevine gönderdiği çocukların durumu da Kapitalizm’in sancılarından sadece birine işaret etmektedir.
Kapitalizmin iç çelişkileri sebebiyle orta sınıfı yok etmeye mahkûm, ideolojik altlığını oluşturan alış-veriş metaforunun ortalama bireyler için yalnızca “veriş” durumunu sergilediği ve başkalarının talihsizliğinden yararlanan bireylerden müteşekkil sosyal-siyasal-iktisadi-kültürel bir bütün inşa etmekte olduğu, belgesel boyunca çarpıcı örneklerle vurgulanmaktadır. Öyle ki Kapitalizm, işçilerine “deadpeasents”(ölü köylüler) adlı hayat sigortası yaptıran ve işçilerin ölmesi durumunda astronomik sigorta bedelleri kazanan şirketlerin hayat bulabildiği bir sistemdir. Yine yatırım sahibinin daha çok para kazanması uğruna, devletin yargı organının çok trajikomik biçimlerle Islahevine gönderdiği çocukların durumu da Kapitalizm’in sancılarından sadece birine işaret etmektedir.
Günlük tabirle “Devlet ne iş yapar, neye yarar?” şeklinde sorulan bir soruya, günün kapitalist sistemi çerçevesinde bakıldığında, öyle ya da böyle sermaye sahiplerine hizmet eder denilebilir. Günümüzde yaşanan pek çok krizde, alt sınıfların sermaye sahiplerinden çok daha fazla mağdur olduğu, yoksullaştığı görülmektedir. Asıl işlevi “tüm toplumun ortak çıkarına hizmet etmek olan devlet”, kriz dönemlerinde sadece iflas halinde olan şirketleri hangi teşvik, vergi indirimi ve kredilerle kurtarabileceğinin peşine düşmektedir.
Nihai olarak; belgeselin yönetmenine yöneltilebilecek bazı eleştirileri ifade etmek gerekmektedir. Moore, kapitalizmin temel görüntüsü çok iyi sunmakla birlikte, alternatif olarak sunduğu “demokrasi”den ne anladığını tam olarak açmamıştır. Ayrıca belgeselde “kapitalizm iyi bir sistemdi, ancak kötü insanların eline geçti” gibi bir bakış açısını yansıtan Moore, kapitalist sistemin doğası kaynaklı yapısal çelişkilerini tamamen göz ardı etmektedir. Kapitalist sistemin aksaklıklarından sadece bireyleri mesul tutmak, kapitalizmin çelişkilerinin kritiği noktasında pek çok eksikliği de beraberinde getirmektedir. Bu anlamda böyle bir eleştirel çalışmada, karar verici mekanizmaların (öznenin) etkisini de hesaba katarak, asıl kapitalist sistemin yapısal doğasına odaklanmak daha anlamlı bir çaba olacaktır.